top of page
Yazarın fotoğrafıAni Ceylan

Herkes İyi Yazabilir mi?

Güncelleme tarihi: 18 May




Başlığı “Herkes yazabilir mi?” olarak belirleseydim; cevabı için bir yazı yazmaya gerek kalmayacaktı kuşkusuz. Çünkü bunun cevabı istisnasız bir şekilde “Evet” olacaktır. Peki, “Herkes iyi yazabilir mi?”

Kitap Yazmak İçin Neler Gerekli?

İşte bu yazı; “Nasıl daha iyi yazabilirim?” i kendi kendine soran ve yolculukları sonunda bu yazıya ulaşanlara bir yanıt verebilmek, daha da önemlisi bir yol gösterebilmek amacıyla kaleme alındı.

10 yılı aşkın süredir, “editörlük, yazar koçluğu, yayın danışmanlığı ve kitap eleştirmenliği” yapıyorum. Kitaplarla profesyonel anlamda ilgilenmeyi kapsayan bu 10 yılda en çok duyduğum sorulardan ikisinin: “Nasıl daha iyi yazabilirim?” ile “Herkes (de) yazabilir mi?” olduğunu söylesem, yanılmış olmam herhalde.

İkinci soru; daha çok yazmayan, yazmanın son kertede bir inanç ve disiplin işi olduğunu göremeyen, yazmanın tek şartının ilham ve yetenek olduğu önyargısına kapılmış ve daha da önemlisi kendini yazmak konusunda kabul memuru ilan eden ( ki kendileri genelde bir şey yaz(a)mazlar!) güruhun sorusu olduğundan; burada uzun uzun anlatmanın yersiz olduğunu düşünüyorum. Onlara kendilerininki gibi soru içeren iki cevabım oluyor genelde: “Kimin yazıp, kimin yazmayacağına karar veren bir merci var da, bizim mi haberimiz yok?” ya da “Siz bu konuda otorite misiniz?” Bu sorulardan sonra beklenen tartışma gerçekleşemiyor ve kabul memurumuz arkasını dönüp gidiyor emin olun.

Asıl sorumuza dönelim: “Herkes ‘iyi’ yazabilir mi?” ya da “Nasıl ‘daha iyi’ yazabilirsiniz?”

Nasıl Daha İyi Yazabilirim?

Önce yazmanın ne olduğundan başlayalım: Bana göre yazmak; tam anlamıyla bir inanç işi. Anlatmak istiyorsunuz ve anlatacağınız şeyi en iyi sizin anlatacağınızı düşünüyorsunuz. Hatta yıllar önce Sait Faik’in dediği gibi: “Yazmasam, çıldıracaktım” durumundasınız. Yani yazmak sizin için bir şeyleri açığa çıkarma, hatta daha da ileri gidelim; bir hakikati anlatma biçimi. Bu hakikat; çocukluğunuz da olabilir, anneniz de olabilir, babanız da ve hatta gerçek hayatta karşılaşmadığınız ama hayallerinizde oluşturduğunuz ete kemiğe büründürdüğünüz bir kahraman da olabilir. Neyi yazacağınızın inanın pek bir önemi yok, önemli olan nasıl ve ne için yazacağınız.

“Nasıl?” sorusundan önce “Ne için?” sorusunun üzerinde durmak, gece zifiri karanlıkta iki farla arabaya sürmeye benzettiğim, yazma yolunda olan herkes için, bence hayati önemde bir soru. Nasıl ki bu yolculukta bir kilometre sonrasını görmeseniz de, varacağınıza olan inançla zifiri karanlıkta arabayı sürmeye devam ediyorsanız; elinize kalemi aldığınızda ya da klavyenin başına oturduğunuzda da, aynı inanç ve sabır yolundasınız emin olun. Tek yapmanız gereken, yola bakmak yani yazma yolculuğunuza odaklanmak.

Editörlük ve Yazar Koçluğu Nedir?

Özellikle editörlük ve yazar koçluğu alanında pek çok yazar adayı ile çalışmalar yürütüyorum. Karşıma çıkan örneklerin çoğunda -ki elime ulaşan metin harika da olsa-; yazarının asıl sorusu basılacak mı? oluyor. Bu noktada tüm yazar adaylarına ve yazmaya yeni başlayanlara tek bir önerim olacak: Bu soruyu zihninizden atın! Bir eserin basılma süreci, emin olun ki o kadar da can attığınız bir süreci kapsamıyor! Bırakın işin bu tarafıyla editörünüz, yayıneviniz ve matbaalar uğraşsın. Siz asıl ödül olan yazma eylemine odaklanın. Çünkü yazmak sizin için en büyük ödül, emin olun. Hatta bu soruyu zihninizin arkasına attığınızda, içinizdeki yaratıcı tarafınızın ortaya çıkma ihtimali de oldukça yükselecektir. Yazdıklarının niteliğinden çok, basılmasını önemseyen kişilerin ilkel bir tatmin duygusu içinde olduğunu düşünüyorum. “Basılıyorsunuz; o halde varsınız!” Gerçeklik ise böyle ilerlemiyor. İyi yazarsanız ve yazdığınızı sizden daha iyi anlatacak kimse yoksa; basılmanız zaten bir sürecin ve sonucu olarak karşınıza çıkacaktır. Acele etmeyin!

Peki “Nasıl ‘iyi’ yazabilirsiniz?” ya da “Nasıl ‘daha iyi’ bir yazar olabilirsiniz?” Burada çok sevdiğim ve koçluk seanslarımda fazlasıyla faydalandığım, yazmak üzerine görüşleriyle yeni ufuklar açtığını düşündüğüm Anne Lamott’un “Bir Kuştan Öbürüne” kitabındaki alıntı bize yol gösterecektir: “Her gün bu işe zaman ayır ve yaz. Sanki piyanoda gamları sıralarmış gibi yaz. Önceden kendini ayarlayarak yaz. Sanki bir şeref borcuymuş gibi yaz. İşleri bitirmek için kendine söz ver.”

Tabi ki bazılarımızın kelimelerle arası daha iyi ve onlarla çalışma konusunda daha yetenekliler, bunu inkar etmiyorum. Bu noktada da kendini ‘bir diğeri’ ile karşılaştıran tüm yazar adaylarına önerim, karşılaştırmayı bırakıp, kendi potansiyelini gerçekleştirmeye yönelmesi yönünde. Ancak böyle daha iyi yazabilirsiniz çünkü.

Yazmak; bir süreklilik, devrimci bir inanç, sabır ve sıkı çalışma meselesi. Bu yüzden siz de, en iyi anlatabileceğinizi düşündüğünüz anınızdan, hayatınızdaki bir karakterden ya da hep anlatmak istediğiniz o roman kahramanından, mutlaka ama mutlaka bir yerden başlayın. Yazmak ya da daha iyi yazmak için yapmanız gereken tek bir şey var; o da yola koyulmak. Yola çıkın ve nereye varacağınızı değil; yolda nasıl giderseniz daha iyi hissedeceğinize odaklanın. Hatta yolda spontan kararlar verin, yeni yerleri keşfedin, bilmediğiniz duraklara uğrayın. Çünkü her yolculuk gibi yazma yolculuğunun keyfi de böyle çıkacaktır.

Unutmayın; yazmak biraz da süt sağmak gibidir. Doğru ve hakiki kelimeler zaten sizin içinizde. Sadece onları dışarı çıkarmanız gerekiyor. Süt besleyici ve lezzetli, inek de bu durumdan çok memnun. Siz de zihninizden dışarı taşırmak istediğiniz tüm kelimelerinizi, keyif alarak, kaygı duymadan, onaylanma ihtiyacında olmadan sadece sağın. Ortaya süt kadar mucizevi metinler çıkacaktır, emin olun. Unutmayın; başınıza gelen her şey sadece size ait ve onları en iyi sadece siz anlatabilirsiniz.

Bu yolculukta birlikte yürümek, okuduklarınızdan sonra hala içinizde sizi geriye iten o sesi susturmak ve yazdıklarınızın okuyucunuza ulaşmasında bir köprü olmamı isterseniz de; bana ulaşın.

5 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

コメント


bottom of page